kuran okumak zihni açar mı
Cinsellikdışındaki şeylere odaklanmaya çalış. Örneğin hobilerini, sevdiğin sporları ya da ilgini çeken başka şeyleri düşünebilirsin. 21 yaşındaki Valerie şöyle diyor: “Kutsal Kitabı okumak çok işe yarıyor. Bu kitaptaki düşünceler öyle üstün ki, zihnine girdiklerinde zaten başka bir düşünceye pek yer
Bazıâlimler, Kuran'ı başörtüsü olmadan okumanın hükmünün, bir kadın için Kur'an'ı başörtüsü olmadan okursa caiz olduğunu söyledi. Yüz ve eller, bu nedenle sizin için caizdir. Kuran'ı yabancılardan uzak bir yerde okumak, Kuran'ı başörtüsü olmadan okumak. Alim ve hukukçu İbn Baz'ın, Kuran'ı peçesiz okuma
Akşener, önce İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 'nu "Fatih" leştiren çıkışıyla gündemi sarstı. Sonra cumhurbaşkanı adaylığından vazgeçip, "Başbakan olacağım" hamlesi geldi
Anasayfa » Etiket: kuranı kerim okumak farz mıdır Kur’an-ı Kerim’i Düşünerek Okumalı – Bir Ayet Bir Hadis Kur’an-ı Kerim’i Düşünerek Okumalı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını arttıran
MerhabaTebernüs Bey, İzmir'de bir daire ile ilgileniyorum.Ancak önceden 3+1 üç katlı bir bina iken,güçlendirilmiş yenilenmiş ve her katta ki 3+1 daireyi iki adet 1+1 şeklinde yenilemisler.Her türlü izin ve belgenin tam olduğu söylendi .Tapu,oturum izni vs .tammis..kredi de çekmeden alabilecek durumdayım .Bu alisveri de nelere dikkat etmeliyim.Almami önerir misiniz .Sonradan
Agence De Rencontre Gratuite Pour Les Femmes. Kur’an-ı Kerim’i yavaş veya hızlı okumanın ölçüsü ne olmalıdır? İşte okuma süratine göre üç okuma şekli...Kur’an-ı Kerim okumak zikirlerin en üstünüdür. Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyuruyor “Kur’an okuyan ve bu hususta maharetli olan kişi sefere’ denilen şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kendisine zor geldiği hâlde Kur’an okuyana ise, iki sevap vardır biri okumasından diğeri de zorlanmasından dolayı.” Ebû Dâvûd, Vitir, 14, 1454 Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in tertîl üzere okunmasını istemiştir Furkân, 25/32; Müzzemmil, 73/4. Tertîl kelimesi Kur’an’ı yavaş yavaş, anlamını düşünerek, harflerin mahreçlerine ve tecvit kurallarına dikkat ederek, anlama göre sesini yükseltip alçaltarak ve itina ile okumak anlamına gelir. Kuran'ı Nasıl Okumalıyız? Yavaş veya Hızlı Okumanın Ölçüsü Ne Olmalıdır? Kırâat âlimleri, Kur’an-ı Kerim’in üç şekilde okunabileceğini ifade etmişlerdir. Okuyuştaki sür’ati ilgilendiren bu üç şekil şunlardır a Tahkîk Kur’an tilavetinde her harfin hakkını vermek, medleri yeterince mertebelerine uygun bir şekilde uzatmak, harekeleri birbirinden ayırmak, şeddeleri tam yapmak ve ğunnelerin hakkını vermektir. Kırâatın en yavaş icra edildiği okuyuş şekli olan bu tarzda; medd-i tabiî 1 elif, medd-i lîn 3 elif, diğer medler ise 4’er elif uzatılarak okunur. b Hadr Kur’an-ı Kerim’i tecvid kurallarına uymak şartıyla en hızlı okuyuştur. Hadr ile okuyuş tecvid kuralları ihmal edilmeden sadece sür’atin artması demektir. Bu okuyuşta; medd-i tabiî, medd-i munfasıl, medd-i ârız ve medd-i lîn 1 elif medd-i lînde sükûnü lâzım olan yerler hariç; medd-i muttasıl 2 elif ve medd-i lâzım 3 elif uzatılarak okunur. Hadr usûlü daha çok hatim, mukabele ve teravihlerde tercih edilmektedir. c Tedvîr Bu usûl, tahkîk ile hadr arasında orta yollu bir okuyuş şeklidir. Tedvîr ile okuyuşta; medd-i tabiî 1 elif, medd-i lîn 2 elif, medd-i muttasıl, medd-i munfasıl, medd-i ârız 3’er elif; medd-i lâzım ise 4 elif miktarı uzatılarak okunur Bkz. Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri, s. 176-178; Gülle, Tecvid, s. 451-454. Bütün okuyuş usullerinde ihfa, iklab ve ğunneli idğamlar, bir harfin okunuşundan çok, iki harfin okunuşundan az yani bir elif miktarına yakın tutularak okunurlar Bkz. Gülle, Tecvid, s. 318, 327, 336, 343-344. Bu üç okuyuş tarzının dışında bir de caiz olmayan okuyuş şekli vardır ki, buna “hezrame” veya “tahlît” denir. Bu okuyuşta harfler, kelimeler birbirine karışır, okuyuş bozulur. Kur’an-ı Kerim’i bu şekilde okumak caiz görülmemiştir Pakdil, Ta’lim, s. 35-36. Sonuç olarak okuyucu o anki durumuna ve vaktine göre bu üç tarzdan herhangi birine göre okuyabilir. Hatta birini okurken, gerekiyorsa diğer okuyuş usûlüne geçebilir. Bu konuda okuyucu muhayyerdir. Bunlar içinde en çok tercih edilen usûl tedvirdir. Kaynak Diyanet İşleri Fetva Kurulu İslam ve İhsan
“Cehalete karşı bir isyan, bir ayağa kalkış, bir feryat ediş ve bir aydınlık olmadıkça insanlığımızı hissedemeyecek ve kendimizi tanıyamayacağız. Kendini tanımayan insanlar cehaletin karanlığından nasıl çıkabilirler. İnsanlığı içine düştüğü zulümden, karanlıktan kurtaracak olan kitaptır, Kuran’dır” Nisan ayındaki okuma bayramını kutlamak üzere bu makaleyi ele alıyoruz. Günceli yakalamak için bu konuya değiniyor ve önemini tüm insanlığa, özelde milletimize sunuyoruz. Kuran-ı Kerim’in insanlık tarihinde gerçekleştirdiği önemli bir devrim vardır. Bu da kulağın üstünlüğünü göze nakletmesidir. Bunu şöyle açıklayabiliriz Yüce Allah, İslam’dan önceki peygamberlere “Dinle” demiştir. Çünkü o dönemlerde kitap çoğaltılamıyordu. Ama peygamberlerine Yüce Allah “Beni dinle” diyordu. Örneğin, Taha Suresi’nin 13. Ayeti’nde Hz. Musa’ya şöyle seslenmiştir “Ben seni seçtim, artık vahyolunanları dinle.” Hz. Peygamber’e ise Alak Suresi’nin 1. Ayeti’nde “Oku” dedi. Birine dinle diyor, birine oku. Bundan anlıyoruz ki eski çağlarda eğitimde, öğretimde kulak öndeydi. Kuran-ı Kerim’in gelişiyle bu üstünlük göze verilmiştir. Artık medeni toplumlar, okuyan toplumlardır. Çünkü kulak, eğitimde daha çok çocukluk çağlarında öndedir. Gençlik ve ileriki yaşlarda okuma öne geçeceği için, göz öne geçmelidir. Böylece Kuran-ı Kerim dönemindeki insanlık, gençlik çağlarını yaşamaya başlamıştır. OKUYAN GELİŞENDİR Okumayıp dinleyen toplumlar, ilkel toplumlardır. Bir bakıma onlar çocukluk çağını yaşıyorlar. Böylece Kuran, ilkel toplumla gelişmiş toplumların önemli bir ayracını vermektedir. Ne kadar okuyor ve bilgiyi siz elde ediyorsanız o denli gelişmişsinizdir. Hikâye dinler gibi durmadan kulağınızı kullanıyorsanız o denli ilkelsinizdir. İşte Kuran-ı Kerim’in insanlığa getirdiği bu devrimi Hz. Peygamber’e vermiş olduğu “oku” emriyle anlıyoruz. Kuran’ın “oku” emrini yerine getiren Hz. Peygamber’in bize kalan sünnetlerinden biri okumaktır. Böylece okumak, hem Allah’ın emri hem de Peygamber’in sünnetidir. Hatta bir numaralı sünnetidir. Okumak yukarıda verdiğimiz ayete göre aynı zamanda bir numaralı ibadettir. Okuyan ve araştıran insanlar, Allah için niyet ederlerse ibadet yapmaktadırlar. “Ama ne okuyacağız?” sorusunu sorduğumuz zaman problem ortaya çıkmaktadır. Okunacak bir numaralı metin Kuran, iki numaralı tabiat kitabı, üç numaralı ise insan denen kitaptır. OKUYUP ARAŞTIRMALI Hz. Peygamber’in okuma görevi kendisiyle sınırlı kalmamakta, bütün müminleri ilgilendirmektedir. Yüce Allah’ın bu emri Hz. Peygamber’in şahsında bütün insanlığa, özelde müminlere verilmiştir. Bu okuma emri, tekten çoğula doğru yayılan ve uzanan bir nitelik taşımaktadır. Kuran’ı okuyup anlamak kadar, insan ve tabiat kitabını okumak, araştırmak, anlamak da önemlidir. Okumak, Allah adına ve Allah ile olmalıdır Alak, 96/1. Hz. Peygamber bu şekildeki okuma görevini, ibadetini 23 yıllık bir zaman içerisinde yapmış ve ilahi üniversiteden mezun olmuştur. ANLAMANIN ÖNEMİ Hz. Peygamber’in okuyuculuğu aynı zamanda, gönül ekranından okuma şeklinde olmuştur. Çünkü Bakara 97’ye göre Cebrail, Kuran’ı onun gönlüne indirmişti. O da o gönül ekranından okuyordu. Demek ki Hz. Peygamber’in ilk görevi okumak olduğuna göre, onun başta gelen özelliklerinden biri de iyi bir okuyucu olması idi. Onun ümmetinden olmanın bir yolu da iyi okuyucu olmaktan geçmektedir. Bu görevi ve özelliği ile Hz. Peygamber, gelişmiş insanlığın temellerini atmıştır ve bu görev de ona Allah tarafından verilmiştir. Okumanın birinci emir olduğu bir din, insanlığı gelişmenin eşiğine getirmiş, ona asla durmayacak bir hareket ve asla göz ardı edilmeyecek bir ufuk vermiştir. Yüce Allah bu görevi ona verirken, öncelikle vahye bürünmüş duruma gelmesini öngörmüştür. Onun için Müzzemmil ve Müddesir surelerinin ilk ayetlerinde ona vahyin örtüsüne bürünüp kendi içine kıvrılıp yönelmiş anlamında “Ey bürünen” şeklinde hitap etmiştir. Peygamberlik, vahiy örtüsüne bürünen Hz. Peygamber’e kalkmasını, artık öğretimve eğitim faaliyetine başlamasını emretmiştir. İşte Müzzemmil 4’te “Kuran’ı ağır ağır oku” emrini verirken, “rattil” kelimesine yer vermiştir. Alak Suresi’nin ilk ayetinde ıkra=oku buyururken, burada rattil=oku demiştir. Tertîl kelimesi, Kuran’ın her harfinin, kelimesinin tertibini, manasının hakkını doyura doyura vererek okuyup açıklamak anlamına gelmektedir. O zaman Yüce Allah, Hz. Peygamber’e Kuran’ı doğru okuyup, doğru anlayıp, doğru açıklamasını ve insanlara aktarmasını emretmiş demektir. İşte Müzzemmil 4’te yer alan rattil=oku emri, Kuran’ı güzel ve hakkını vererek okumak olduğu kadar anlayıp içine sindirmek, akıl, gönül ve hayat ile buluşturmak anlamına da gelmektedir. KURAN ÜNİVERSİTESİ Gerek Alak Suresi’nin ilk beş ayetinde geçen ikra=oku; gerekse Müzzemmil 4’te yer alan rattil=oku emirleri Hz. Peygamber’in okuma yazma bilmeyen bir ümmi olmadığını ifade etmektedir. Kuran, ismini okumak anlamına gelen kare fiilinden aldığına göre, Kuran üniversitesi insan, tabiat ve ilahi vahyi okumayı, incelemeyi, iyice anlamayı ve öğretmeyi hedef alan bir üniversitedir. Bu şekilde çalışmayı ibadet kabul eden Yüce Allah, Kuran üniversitesinin programını çeşitli ayetleriyle vermektedir. Ayrıca Hz. Muhammed’in ilk öğreticisi olduğu bu üniversitenin araştırma metotlarını da tespit etmektedir. Yüce Allah, Ankebut Suresi’nin 45. Ayeti’nin ilk kısmında şöyle buyurmaktadır “Sana kitaptan vahyedileni oku.” Buradaki okuma emri “tilavet” kelimesinden gelen bir emirdir. Bu kelimenin aslı “tela”dır. Şems Suresi’nde “tela” kelimesi ayın güneşin etrafında dönüşünü ifade ediyor. Böylece tilavet, Kuran-ı Kerim’in yörüngesine girmek, onun etrafında dönmek manasına gelmektedir. Demek ki Kuran’ı Kerim’de üç türlü okumak vardır. Bunlardan üçüncüsü olan tilavet, zihni, gönlü, nefsi ve davranışlarını yani hayatını Kuran’ın yörüngesine koymak ve orada hareket etmek anlamını içermektedir. Biz bugün Kuran’ı ağızdan okuyoruz ama asla onun yörüngesine giremiyoruz. Ve bunun neticesinde Müslüman’ız diyoruz, öte taraftan her kötülüğü işliyoruz. Bunun anlamı, Kuran’dan uzak kalmak, Kuran’ı hayatımıza sokmamak, kendi ruhumuzu onun yörüngesinde hareket ettirmemektir. Biz Müslümanlar, Kuran ile ilişkilerimizi bu tarz yaparsak insanlığa akıl verme durumuna geleceğiz. Ama şimdi bırakın akıl vermeyi, kendimiz başkalarından akıl alıyoruz. Akıl harekete geçmeli Kuran üniversitesi, bilgiyi beyinden gönüle, oradan nefse indirip bütüncül bir eğitimi gerçekleştirmeyi en öne almakta, kapısında “Aklını kullanamayan bu kapıdan içeri giremez” ifadesi yazmaktadır. Çünkü okumayı, aklı harekete geçiren ve onu düşünmeye sevk eden bir güç olarak görmektedir. Aklı harekete geçirip düşündürmeyen okumanın Kuran üniversitesinde yeri yoktur. Hz. Muhammed’in inanırları da Kuran’a aynı muameleyi yapmamalı, onu hayatlarından dışlamamalı, öğretilerini bir tarafa atmamalı; tam tersine, Kuran’ ı iyice anlayıp hayatlarına tatbik etmeli, ona değer verdiklerini hayatlarında tatbik ederek göstermelidirler. Kuran’ ın güzel okunması ve ezberlenme si için verilen önem, manasının ve yorumunun yapılması için de verilmelidir. Akıl ve düşünceyi Kuran ile buluşturmalı, bu buluşmayla hem içsel hem de sosyal hayata can verilmelidir. Işığa engel olmayın’ Zamanımızda âlimlerin yazdığı kitaplar Kuran’ın önüne geçirilmekte, Kuran gölgede bırakılmakta, görüşler, fetvalar ve düşünceler Kuran’ dan ışık alamamakta, âlimlerin kitapları onun ışığına engel haline getirilmektedir. “Kuran’ı anlayamazsın”, “Sen kimsin ki Kuran’dan hüküm çıkaracaksın”, “Eski âlimler onu anlamışlar, sen onların görüşlerini naklede bilirsin”, “Sakın Kuran’ı anlamaya çalışma, onu anlayanların anlayışını anlamaya çalış” gibi çağdışı düşünceler, görüntüde Kuran’a saygı gereği yapılmaktadır. Bu anlayış müminleri Kuran’dan uzak tutmayı sağlıyor. Müminlerin gönülleri ne Kuran’a karşı kilit vuranlar, Kuran’a karşı çok büyük saygısızlık yapmışlardır. Onların gönül ve hayatlarını Kuran’ın rahmetinden mahrum bırakanların dünya ve ahirette yatacak yerleri yoktur ve olmayacaktır. Kuran merkezli eğitimMüminleri Kuran ile buluşturmak, onunla sarmaş dolaş olmalarını temin etmek bizlerin görevi olmalıdır. Belki bazen doğru sarılamayacaklardır ama Kuran ona “Şöyle sarıl, kollarını şuradan bağla, şöyle sık” diyecek, nasıl sarılacağını öğretecektir; yeter ki biz onları buluşturup bir birine sardıralım. Din âlimleri ve eğitimcileri, akıllarını ve hayatlarını Kuran ile buluşturmalı ve halka Kuran kaynaklı bilgiler ve fetvalar vermelidirler. İlahiyat eğitimi Kuran merkezli, olmalıdır. Bu Kuran merkezli, Kuran eksenli eğitim ve öğretimde DNA testleri yapılmalıdır. Bir çocuğun babasnın, çocuğunun kendisinden olup olmadığını anlamak için DNA testi yaptırdığı gibi din âlimleride kucaklarına konan bir bilginin İslami olup olmadığını anlamak için DNA testini yapmalıdırlar. Bu testlerinide Kuran laboratuvarında yapacaklardır. Başka hiç bir laboratuvar bu testi yapamaz. Bilgilerin DNA testini yapabilmek için de Kuran’ ı iyi bilmek gerekiyor. İlahiyat fakülteleri birer Kuran okulu ve Kuran laboratuvarı şekline okuyanınGençliğimiz okumanın önemini ve onun bir ibadet olduğunu kavramadıkça dünya insanlığında yerde sürünen sürüngenler durumundan çıkamayacaktır. Okumak cehalete karşı bir isyan, bir ayağa kalkış, bir feryat ediş ve bir aydınlık olmadıkça insanlığımızı hissedemeyecek, hayvanlardan farkımızı göremeyeceğiz ve kendimizi tanıyamayacağız. İnsanlığı içine düştüğü zulümden, karanlıktan kurtaracak olan kitaptır, Kuran’dır İbrahim, 1. Ben buradan insanlığa, özelde insanımıza kitaplı günler, okuyan gözler, anlayan zihinler, hisseden gönüller diliyorum. Geleceğin aydınlığı okuyanlaradır.
Kur’ân okumak farz mı sünnet mi?İslam’a göre, söylem olsun eylem olsun müslümanın tüm davranışları değerlendirilir ve hepsinin bir adı vardır. Efâl-i Mükellefîn başlığında formülize edilen bu değerlendirmeye göre mümin sekiz maddeye göre yaşar. Bunlardan beşi yapılmaya değer olan şeylerdir ve şunlardır Farz, vacib, sünnet, müstehab, mubah. Üçü ise terk edilmeye değer şeylerdir ve şunlardır Haram, mekruh ve gücü nisbetinde bunlardan ilk beşini yapmaya, son üçünden de kaçınmaya gayret eder. Yani bir şeyin vacib yahut sünnet olması, onun terk edilmeye değil; yapılmaya layık olduğunu gösterir. Onun için gerçek mümin, büyük olsun küçük olsun yapılması gerekenleri yapmaya, terk edilmesi gerekenlerden de kaçınmaya gayret eder. Hem bazen hüküm olarak farz olmayan bir şey, yapıldığı birileri için hayati bir öneme sahip bir şey olabilir. Sözgelimi zengin bir kimse için zekat farzdır, fıtır sadakası vaciptir; bunların dışında o kişinin yapacağı hayır hasenatın hükmü farz ve vacibin dışındadır. Ancık nafile olarak bir hayır yapan kimsenin yaptığı hayır, ihtiyaç sahibi nezdinde hayati öneme sahip olabilir. Öte yandan nafileler, Mizan’da hesap görülürken farz ve vaciplerin eksiklerini dolduracaktır. Aslında dünyada da nafileler farzlara götürür; mekruh ve müfsit olan şeylerden haramlara sürükler. Bir de ilim adamlarımız arasında hüküm olarak ihtilaflı olan şeyler vardır. Sözgelimi kurban kesmek bazı ilim adamlarımıza göre vacip iken, bazılarına göre girişten sonra halkımız arasında yaygın olan Kur’ân okumak sünnettir, dinlemek farz cümlesini tahkik edelim. Evet, bu cümle, okunan ve dinlenen Kur’ân’ı hüküm olarak değerlendirme açısından doğru bir cümledir. Yani bir mecliste Kur’ân okunuyor ve dinleniyorsa bu okuyan için sünnet, dinleyen için farz hükmündedir. Bu hüküm tıpkı selam vermek sünnet, almak ise vaciptir hükmüne benzer. Buradan nasıl olsa selam vermek sünnettir, vermesek de olur sonucu çıkmaz. Aynı şekilde Kur’ân okumak sünnettir, okumasak da olur sonucu asla çıkmaz. Şöyle kiBir kere namazın farzlarından biri kıraattir. Kıraat, namaz sahih olacak kadar Kur’ân’dan bir şeyler okumaktır. Bu farziyetin yerine gelebilmesi için Kur’ân’da kâfi miktarda ayet yahut sure okumak gerekir. Hanefî mezhebine göre, namazda Fatiha suresini okumak ise vaciptir. Dolayısıyla genel olarak namazda Kur’ân okumak müminin hayat düsturudur. Elbette onu okuyacak, anlayacak ve gereklerini yerine getirecektir. Dolayısıyla Kur’ân okumak sünnettir, dinlemek farzdır cümlesi bizi, nasıl olsa okumak sünnet diyerek Kur’ân okumayı hafife almaya ve hatta terk etmeye götürmemelidir. Nitekim Kur’ân’da onlarca ayet onu okumayı emreder bize. Bu emirlerin çoğu peygamberimize hitaben gelir. Elbette ona gelen emirler, onun şahsında hepimizedir. Şimdi bu emirlerden bir kısmını görelimYaratan Rabbinin adıyla oku! 96/1Sana vahyettiğimizi okuman için, seni de onlardan önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik. 13/30Kuran'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik. 17/106De ki Ben, yalnız her şeyin sahibi olan ve bu kutlu kılınmış şehrin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Müslümanlardan olmakla ve Kuran okumakla emrolundum.» 27/91-92O halde bizler, ilk emri oku olan, okuma emirleri ile dopdolu olan Hayat Kitabımızı çokça okumalıyız. Müslümanlığı test etme, yenileme ve yenilenme adına onu okumalıyız.
CevapDeğerli Kardeşimiz;Kur'an-ı Kerim, sadece mealle anlaşılabilecek bir kitap değil. Çünkü Kur'an'da bulunan yüzlerce müteşabih ayet İslam alimlerinin Kur'an ve hadis ışığında yaptıkları yorumlarla ancak tam olarak anlaşılabilir. Kısa bir meal bu manayı veremez. Resulullah asv'dan bu yana yaklaşık dört yüz bin tefsir yazılmış, bu tefsirler bile Kur'an'ı tam açıklamaktan Kur'an, dibi olmayan bir deniz, okyanus gibi olduğundan ancak bu ilimde rusuhiyet peyda eden müfessirlerin yardımıyla anlaşılabilir. Kur'an meali sadece bizleri dar bir bakış açısı vermekten öteye geçememekte. Birçok anlamamız gereken manalar örtülü kalmaktadır. Tabi "hiç meal okumayalım" demiyoruz. Elbette meal okunmalı, ama sadeca mealle yetinilirse birçok Kur'ani bilgiden de mahrum kalınacağı unutulmamalıdır. Kur'an'ın tam tercüme edilemeyeceğini Bediüzzaman Hazretleri Yirmi Beşinci Söz'de ifade buyurmuş. Bununla alakalı olarak bir makaleyi istifadenize sunuyoruz.* * *"Risalelerdeki manalar ayet ve hadislere dayanır." diyebiliriz. Mesela, Üstad Onuncu Söz için "yüzlerce Kur'an ayetinden süzüldüğünü" şöyle açıklayabiliriz Nasıl ki ilaçlar değişik kimyasal maddelere dayanır, öyle de Risaleler dahi ayet ve hadislere gelince, bu mektupların nice Kur'anî mesajlarla dolu olduğu aşikardır. Mesela şu ifadelere bakalım"Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur'aniyede kuvvetli, dirayetli arkadaşlarım!..""Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı. Hususan benim gibi bir bîçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle, bir batmanı kaldırmayan zaîf omuzuna, binler batman ağırlığı yüklense altında ezilir."Kastamonu Lahikası'nın başında geçen bu kısa bölümde pek çok mesajlar vardır. Bu mesajlar ayet ve hadislere dayanmaktadırlar"Aziz, sıddık kardeşlerim" ifadesi "Mü'minler ancak kardeştirler." ve "İnanıyorsanız en üstün sizsiniz." ayetleriyle; "hizmet-i Kur'aniyede kuvvetli, dirayetli arkadaşlarım!" ifadesi Kur'an hizmetini teşvik eden ayet ve hadislerle;"Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur." kısmı "Allah'ın ipine toptan sarılın, ayrılmayın" ayetiyle, devamındaki bölüm Peygamber Efendimiz asv'in ancak bir beşer olduğunu vurgulayan ve O ölse veya öldürülse, davasının baki olacağını bildiren ayetlerle açıktan alakalı ise şu açıdan bakılabilirHz. Aişey ra'e Peygamber Efendimiz asv'in ahlakı sorulduğunda "Onun ahlakı Kur'an ahlakı idi." cevabını verirdi. Üstad da peygamber varisi olan zatlardan biri olarak, hayatı boyunca Kur'an'a ayna olmaya çalışmıştır. Kendisinin ilim- iffet- şecaat- ferağat gibi halleri Kur'an ahlakından gelmektedir.1 bk. Kastamonu Lahikası, 2. Mektupİlave bilgi için tıklayınız- Risale-i Nur okurken en iyi şekilde nasıl istifade edebiliriz? Sesli okumak mı, sessiz okumak mı?..- Nur talebelerinin sadece Risale-i Nur okudukları, tenkit yollu olarak söyleniyor. Ne dersiniz? Selam ve dua ile...Sorularla Risale Editörü
“Kur’ân okumaya yeni başladım, ama biliyorum ki yanlış okuyorum. Yanlış okursam boşuna mı Kur’ân okumuş olurum? Kur’ân’ı yanlış okumak günah mı?” Kur’ân okumanın hiçbir şekli ve tarzı boşuna olamaz. Hiç şüphesiz bütün ibadetlerde olduğu gibi, Kur’ân okumakta da daha feyizli ve faziletli haller ve durumlar mevcuttur. Hiç şüphesiz her ibadetin bir usûlü ve şekli de vardır. Ama Rabbimiz bizim “yönelişlerimize” ve “kalbimizin temayüllerine” değer veriyor; bizim Allah’a yaklaşma kastıyla, eksik veya noksan da olsa ne biliyor isek, bilgimizi kullanmamızın, Cenâb-ı Hak katında makbule şayan olmadığını söylemek doğru değildir. Böyle bir tavır, ubudiyet ruhuna da uygun düşmez. Nitekim Peygamber Efendimiz asm; “Kur’ân’ı zorlandığı halde kekeleyerek okuyana iki kat sevap vardır”1 buyuruyor. Esas olan, Kur’ân’ı öğrenmek ve okumaktır. Hatalarımıza bakmadan, eksik ve kusurlarımıza aldırmadan, şunları bilmiyorum, eksik okursam/yanlış okursam günahkâr mı olurum demeden, iyice öğrendikten sonra bol bol okurum’ bahanesine sığınmadan okumak, okumak, okumaktır. Elbette öğrenme safhasında yanlışlarımız olacaktır. Bahaneler bitmez çünkü. Hatalar da eksik olmaz. Kur’ân’ı bilmeyerek yanlış okumakla günahkâr olmayız. Önemli olan, öğrenmeye çalışmak; öğreninceye kadar da bildiğimizle amel etmektir. Biz öğrenmeye çalıştıkça ve bildiğimizle amel ettikçe, Cenâb-ı Hak bilmediğimiz önemli bilgileri de öğrenmemize inşaallah kapı açar. Kulun, bildiği ile amel etmesi, aynı zamanda bu bilgilere sahip olmasının bir şükrü; eksik bilgilere ulaşmasının da bir talebi niteliğini taşır. Bildiği ile amel etmemek gibi bir tehlikeye düşmekten Allah’a sığınalım. Hiç kuşkusuz, Kur’ân’ı doğru okumak için, başka bir ifadeyle “vahiyle geldiği” şekliyle okumak için “tecvid”i bilmek ve uygulamak şarttır. Kur’ân’ı öğrendikten sonra ilk hedefimiz tecvidi de öğrenmek ve uygulamak olmalıdır. Günümüzde kitap, kaset ve diğer araç-gereçlerin de yardımıyla Kur’ân’ı olsun, tecvidi olsun öğrenmek hiç de zor değildir. Ünlü hafız ve kurrâların hatim kasetlerini dinleyerek okuyuşumuzu düzeltmemiz de mümkündür. Önemli olan istemek ve talep etmektir. Allah’ın Kitabını öğrenmek aslında hiç de zor olmamakla beraber; feyiz ve fazileti öyle yüksektir ki, eğer zorluk bulunsa bile, bunu göze almaya değer niteliktedir. Nitekim Resûlullah Efendimiz asm “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir”2 buyurur. İbn-i Mes’ud’un rivâyet ettiği başka bir hadiste yine Allah Resûlü asm “Kim Allah’ın Kitabından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir hasene mukabilinde on misli sevap vardır. Ben elif-lâm-mim’e bir harftir demiyorum; elif bir harftir; lâm bir harftir ve mim de bir harftir”3 buyurmaktadır. Yine, Ebû Hüreyre ra rivayet etmiştir ki; Resûlullah asm şöyle buyurmuştur “Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitabını okurlar ve aralarında müzakere ve ders yaparlarsa üzerlerine sekînet iner, onları Allah’ın rahmeti kaplar, çevrelerini melekler kuşatır ve Allah cc onları kendi katındaki razı olduğu kulları arasında zikreder.”4 Kur’ân bizim her şeyimiz. Biz; mü’minler olarak duâyı, ilmi, hikmeti, zikri, fikri, tefekkürü, tezekkürü, namazı, niyazı, ibadeti, tevazuu, emri, dâveti, dîni, diyâneti… hülâsâ ne kadar maddî ve mânevî değerimiz varsa hepsini Kur’ân’dan Şu halde, Kur’ân üzerine ihtimam göstermek ve Kur’ân’ı okumaya çalışmak bizim her şeyden önce imanımızın gereğidir. Yanlış yapmaktan korkmayalım. Her fırsatta Kur’ân’ı öğrenmeye gayret edelim. Dipnotlar 1- Buhârî ve Müslim; 2- Buhârî; 3- Tirmizî; 4- Müslim; 5- Sözler, s. 331. Benzer konuda makaleler
kuran okumak zihni açar mı